x
image not found

HUZUR

Nazik ruhlar, bazen anlaşılamaz, sıradan bir acizlik gibi,  

Oysa, asıl hakikat; kibir duvarlarının ardındaki sahtelikte gizlidir.  

Başkalarının yargıları, kimliğinizi sorgulatmasın,  

İçsel huzurunuz için, durmayı ve geri çekilmeyi öğrenin.  

Kalbinizdeki dinginlik, zihin karmaşasını aşar;  

Sevgiyle dolu bir ruh, her fırtınada dimdik kalır.

 

 

Bir gün, güneşin ışıkları garajın kapısından süzülürken, bir yılan sessizce içeri girdi. Merakla ilerlerken, süründüğü bir rafı sarsarak üstündeki bir testerenin düşmesine neden oldu. Testere, yılanın tam önüne düştüğünde, yılan refleks olarak kuyruğuyla ona hafifçe vurdu. Ancak bu küçük darbe, yılanın derisini yaraladı. Canı yanan yılan, acıyla dolarak testereye saldırdı ve onu ısırdı. Fakat bu sefer de ağzı fena halde yaralandı.

Ne olduğunu anlayamayan yılan, testerenin kendisine zarar verdiğini görünce öfkeyle onu boğmaya karar verdi. Güçlü bir şekilde testereyi sararak sıkmaya başladı. Ama her sıkışında, kendi bedeni daha da yaralanıyordu. Yılan, testerenin onu boğduğunu düşünerek daha da hırçınlaştı, ama bu çabası sadece kendi canını daha fazla acıttı.

Sonunda, yılanın çaresiz çabaları sonucu vücudu yaralarla doldu ve feci bir şekilde can verdi. Ne yazık ki, düşmanı sandığı testere, aslında kendi kendisine açtığı yaralardan başka bir şey değildi. Bu trajik hikaye, bazen düşmanlarımızın kim olduğunu bilmeden, kendimize zarar verebileceğimizi gösteriyor.

 

 

 

Bu hikaye, insanlığın öfke ve nefretine dair önemli bir örnek sunuyor. Bazen insanlar, öfkeleriyle hareket ederek kendilerine zarar verenleri incitmeye çalışıyor. Ama çoğu zaman, bunun sonucunda kendilerini de harap ettiklerinin farkında bile olmuyorlar. İşte bu yüzden, durmayı öğrenmeli ve durmanın aslında kendileri için bir mutluluk kaynağı olduğunu anlamalılar.

İnsanın karakteri ile tavrı birbirine karıştırılmamalı. Kişinin karakteri, kim olduğunu belirlerken; tavrı, karşısındakine nasıl davrandığını gösterir. Yani, karakterimiz içsel bir özümüzdür, oysa tavrımız dışsal bir tepkidir. Bu iki kavramı ayırt etmek, hem kendimizi hem de başkalarını daha iyi anlamamıza yardımcı olur. 

Öfkenin, geçici bir duygu olduğunu unutmamalıyız. Kendimizi yıpratmadan, içsel huzurumuzu koruyarak, daha sağlıklı ilişkiler kurabiliriz. Kendimize biraz zaman tanımalıyız; belki durup düşünmek, derin bir nefes almak ve içsel dinginliğimizi bulmak, en iyi çözüm olacaktır. Unutmayalım ki, gerçek mutluluk, kendimizi anlamaktan ve kabul etmekten geçer.

 

 

 

Anladım ki insanlar, Susan’ı korkak, görmezden geleni aptal, affetmeyi bileni ise kolay lokma sanıyorlar. Oysa, hayatımızda ne kadar yer kaplıyorlarsa, o kadar da içindeler. Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insani yönleri var. 

Aslında tüm mesele burada yatıyor. İnsanların gerçek yüzlerini anlamak, sadece bakış açımıza bağlı. Herkesin bir hikayesi var ve bazen en sessiz olanlar, en derin duyguları taşıyor. Korkularımız ve affetme kapasitemiz, ilişkilerimizi şekillendiriyor. Bizim seçtiğimiz tavırlar, onların gerçek yüzlerini görebilmemiz için bir fırsat sunuyor. 

Hayat, bu karmaşık ilişkilerle dolu ve her birimiz, başkalarının gözünde birer yargılayıcıyız. Ama belki de en önemlisi, bu yargıların ötesine geçip, insanları oldukları gibi kabul etmeyi öğrenmekte. Korkaklık, aptallık veya kolaylık üzerinden bir değerlendirme yapmak yerine, derinlemesine bakmayı denemeliyiz. İşte o zaman, insan olmanın ne demek olduğunu daha iyi anlayabiliriz.